|
(Bu Yazı Agos Kitap/Kirk, 10.sayısında yayımlanmıştır.)
Geride bıraktığımız Mayıs ayında Pan Yayıncılık'tan çıkan Kentin Türküsü: Anadolu Pop-Rock adlı kitap Cumhur Canbazoğlu imzasıyla kitapçı raflarındaki yerini aldı. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) bünyesindeki müzik çalışmalarımız esnasında Türkiye'deki popüler müzik tarihini, özellikle de 1960'lı/70'li yıllara karşılık gelen bir dönemin müzik kanallarını, mercek altına yatıran “45'lik Şarkılar” adlı konser projesinde yer almış ve bu alanda, “'60'lardan '70'lere 45'lik Şarkılar” adlı kitabın yayına hazırlanmasında da emek harcamış bir müzisyen olarak, “Kentin Türküsü: Anadolu Pop-Rock” adlı bir kitabın yayınlandığını duymak beni çok heyecanlandırdı. 1994/2001 arası Cumhuriyet gazetesinde müzik haberleri, yorumları kaleme alan yazar, Cumhur Canbazoğlu'nun bu çalışması, bir an önce temin etmek istediğim bir kitap çalışması oldu benim için. Canbazoğlu, kitabın önsözünde şunları söylüyor ki, katılmamak mümkün değil: "… cumartesileri müzik sayfası hazırlarken, özellikle yerli sanatçılarla, akımlarla, olaylarla ilgili doğru, güvenilir kaynak sıkıntısı çektim. Geçmişi sadece yarım yüzyıla uzanmasına karşın yerli popla, rockla ilgili işe yarar bilgi o kadar sınırlıydı ki! Dönemin dergileriyle gazeteleri arasına sıkışmış magazin kokan haberlerin ve söyleşilerin içinden cımbızla ayıklanarak çıkartılmış malzeme de olmasa koskoca sektör adeta tarihsiz kalacaktı. … " Canbazoğlu'nu çok iyi anlayabiliyorum; çünkü, “45'lik Şarkılar” adlı çalışmamız boyunca yaptığımız araştırmalarda aynı kaynak sıkıntısını bizzat bizler de yaşamıştık ve “'60'lardan '70'lere 45'lik Şarkılar” adlı kitabı, kaynak sorununun çözümüne bir katkı sunmak amacıyla yayına hazırlamıştık.
1994-2001 yılları arası, Cumhuriyet'te haftalık müzik sayfası hazırlayan Canbazoğlu, Anadolu popun tarihini, “ Anadolu Popun İlk Adımları ”, “ Anadolu Pop-Rock ” ve “ Anadolu Pop-Rock'ta 2. Perde ” olarak üçe ayrılmış. Günümüze kadar ilerleyen bir kronolojide müzisyenlerinin kısa biyografileri ve önemli festival ya da yarışmalarının kısa tarihçesi, kitabın akışı boyunca iç içe ilerliyor.
Hürriyet gazetesi, 1965 yılında Türkçe sözlü hafif müziğin gelişmesi için ülke çapında “Altın Mikrofon” adını verdiği bir yarışma düzenler. Amaç şudur: Batı müziğinin zengin teknik ve şekillerinden faydalanılarak, yine Batı müziğinin çalgıları kullanılarak Türk musikisine yön verilecek, aranjmanın egemenliğine giren yerli piyasada bu tip açılımlarla milli bir pop müziği yaratılacaktır. Altın Mikrofon, büyük bir ilgi çeker ve o güne kadar İstanbul'un çeşitli semtlerinde verdikleri konserler dışında halkla pek bağlantı kuramayan, basının ilgisini çekemeyen, yabancı müzikleri çalarak var olmaya çalışan gençler, Anadolu'yla tanışır. Bu toprakların müzikleri incelemeye başlayarak yeni bir akımın ilk tohumlarını atarlar.
Aranjman modasına sağlam bir alternatif yaratan Altın Mikrofon yarışmalarının yardımıyla ortaya çıkan topluluklar, Türkiye'deki plak sektörünün gelişimine de katkı sunar. Batı'daki folk, country akımlarına denk düşen ve çok kısa sürede palazlanan bu ulusal akıma bir isim bulunmalıdır. Apaşlar'la müzik yaptığı günlerde Cem Karaca, “ulusal Türk müziği” gibi bir isim dillendirse de, Moğollar tarafından ortaya atılan “Anadolu pop”, daha çok benimsenir.
Canbazoğlu'nun kitabında da belirtildiği gibi, Anadolu pop ya da diğer adıyla folk-pop, tamamen erkeklerin egemenliğinde gelişen bir akım değildir. Ekim 1964'te, Türk folk müziğinin ilk hit plağı kabul edilen “Burçak Tarlası / Mecnunum Leylamı Gördüm”, Anadolu popa öncülük eden ilk 45'liktir. Canbazoğlu'nun kitabında da, “ Burçak Tarlası'yla Anadolu Popa Merhaba ” başlıklı yazısında belirttiği gibi, “… Burçak Tarlası bir devrimdir; hem Türkçedir, hem bizim melodimizdir, hem de çokseslidir. Yeni akıma German, “çoksesli Türk popüler müziği” adını verir. Böylelikle, gelecek on yılda Batı müziği çalgıları ve formlarıyla halk müziğimizi kaynaştırarak ilerleyecek, Anadolu pop adını alacak akım başlar. … ” Gerçekten de öyledir, Tülay German Anadolu popun doğuşunu öncülük etmiş çok önemli bir isimdir. Bu gerçek, kitapta da vurgulandığı halde, kapak tasarımındaki Anadolu pop-rock'taki öncü müzisyenlerin karikatür çizimleri arasında German'ı görememenin bende bir eksiklik hissi uyandırdığını söylemeliyim.
Anadolu pop, heyecan verici bir girişimdir; amaç ileri teknik ve zengin folk öğeleri birleştirmek ve evrensele açılmaktır. Deney ve sentez tartışmaları da bu dönemde başlar; ancak enstrümanlarının virtüözü olanların sayısı çok azdır. Türküler ve türkülerdeki form, üslup, komalar ve tavırlar karşısında akademik düzeyde bilgi sahibi genç müzisyen sayısı yok denecek kadar azdır. Armoni, ritim ve düzenleme alanında yapılacak çözümlemeler de yok düzeydedir. Bu alanda ciddi çözümlemeler, analizler yapmadan deneye-yanıla ilerlemek, bu alandaki çalışmalara çok şey kaybettirir.
Müzik otoriteleri arasında da farklı görüşler söz konusudur. Kimi, Anadolu pop alanındaki gelişmelere sert tepkiler veren müzik insanlarını sabırlı olmaya davet eder. Sakin olmak gerekir; ortaya konan ürünler, pekâlâ dinlenebilir şeylerdir ve kınamaya gerek yoktur. Üstelik bu sayede alabildiğine zengin bir alan, yeni bir sunuş düzeniyle daha çok yayılma olanağına kavuşmuş ve kent gençliğine ulaşmıştır. Dönemin, heyecanları çok büyük olan genç müzisyenlerinin müzik bilgisi ve armoni çözümlemeleri son derece zayıftır; ama bu sorun, bu müzik desteklendiği sürece önlenemeyecek bir sorun değildir.
Anadolu popa destek veren bu müzik otoritelerinin yanı sıra, Anadolu pop dönemin en etkili tanıtım aracı olan TRT tarafından da desteklenseydi belki rekabet ortamı artacak, müzisyenler kendi donanımlarını da arttırmak zorunda kalacaklardı. Ancak böyle bir şey olmadı, pop müziği denetlemekle mükellef olan TRT Denetim Kurulu, Anadolu popçuların “türküleri mahvettiğini” açık açık iddia etti. Denetim o derece artmıştı ki, binbir emekle hazırlanan şarkılar, çoğu zaman komik denecek kadar şaşırtıcı kusurlar bulunarak kapıdan çevrilir oldu. TRT yolunun, yani halka ulaşmada en önemli iletişim ve tanıtım kanalının kapatılması Anadolu popa büyük bir darbe vurdu.
Türkiyeli popüler müziğin kimlik arayışında çok önemli bir adım olan Anadolu popun halka ulaşmada yaşadığı sorunların yanı sıra, halkın yaşadığı sorunlar da giderek büyümekteydi. 1970'lerin sosyal ve ekonomik sorunları bir kriz havası içinde yaşanırken hızla politize olan kitleler karşısında Anadolu pop da kayıtsız kalamadı. Anadolu popçuların bir bölümü, çalışmalarına rock öğeler –özellikle de progressive rock- ekleyerek halkın sorunlarını gündeme taşıma çabası içine girdiler. Cem Karaca, Selda Bağcan gibi isimler, yaptıkları müzikte insanlarımızın sorunlarıyla solun çözümlerini ortak bir paydada birleştirmeye çalıştılar. Şarkılarındaki bir dolu muhafazakâr temayla daha çok sağ kesime göz kırpan Barış Manço ise, sol toplumsal muhalefetin hızla yükseldiği bu dönemde bir orta yol tutturmak çabası içine girmişti. Derken, 12 Eylül 1980 askeri darbesi geldi ve bu darbe, manzaranın üzerine tüy dikmeyi başardı. '80 darbesi, Anadolu pop-rock, çalışmalarına fiilen ara verdi ve bu alanın önemli müzisyenleri, yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.
Bütün bu etkenler göz önüne alındığında, Anadolu pop-rock, hiçbir zaman tamamlanamadı, geliştirilemedi, metodolojisi oturtulamadı ve bütün bunlar yapılamadığı için köklü bir akım, köklü bir müzik geleneği olarak bugünlere ulaşamadı. Ve fakat Türkiye müzik tarihinde çok önemli bir girişim olarak yerini almayı başardı. Ne yazık ki bugün işitilenlerin çoğu, o dönemlerde seslendirilen bazı güçlü şarkıların coverlarından ya da çok fazla zahmete girmeden o günlere öykünerek yazılan şarkılardan ibarettir. Müzik marketlerdeki albüm standlarında karşımıza çıkan sınıflamalar ise muhteliftir. Anadolu pop ya da Anadolu rock tabelası altında bir standa rastlamak söz konusu olmadığı gibi, müzik kanallarındaki “Top 10” listelerinde popçu, rockçı, arabeskçi, türkücü, sanat musikici… bir arada sıralanmaktadır.
Gerek aynı alanda araştırma yapan yazarların kitaplarından edinilen bilgilerle, gerekse dönemin dergi ve gazetelerinde çıkmış haber ve söyleşilerden elde edilen verilerin genel bir özeti niteliğinde akıcı bir dille yazılmış olan bu kitap, arşiv ve kaynak malzemesinin son derece kıt olduğu böylesi bir ortamda faydalı bir başvuru kitabı olacağa benziyor. Kim bilir, belki de bu tür kitaplar, bu tamamlanamamış macerasıyla, “kentin yarım kalmış türküsü” için küçük bir teselli. Ne dersiniz?
|